19 Mayıs 2011 Perşembe

Hayat

Arkamdan gelmişti, neden bilmem teslim olmuştum ben de. Sıkı sıkı sarılmıştı, aslında ben başlatmıştım bu oyunu. Evet bi oyun olarak başlamıştı önce. Sonra ne olduğunu anlamadan kendimi kollarında bulmuştum. Düşünmüştü önce, sarılmadan önce her şeyi tartmıştı. Aslında sarılmak neden bu kadar zordu bilmiyorum ama yine de hiç düşünmemiştim o zaman. Her şey bir anda olmuştu. Kendimi bu oyuna kaptırmıştım. Zaman geçti böyle. Sıkı sıkı sarılan kollar çözülmeye başladı, aslında tam açılsa kaçardım belki de, denedim de ama kaçamadım. Artık sadece kaçmak istediğimde gerçekten sarılıyordu. Uykuya daldım, bir rüya gördüm. Çoook uzun bir rüya. Uyanmadım yada uyanmak istemedim. Sarıldığı için yüzünü göremiyordum zaten, sevdiğim bir yüzü koydum yerine, olmayan bir yüz, bir hayal ve o yüzü gördüm rüyamda. Uzun uzun seyrettim doyamadım. Sonra bir gün sarsılarak uyandırıldım uykumdan. Artık bana sarılmıyordu, tam karşımda duruyordu gerçek yüzüyle. Ama ben kaçamadım, aklıma gelmedi yada korktum. Çok geç olmuştu sanırım yada alışmıştım uykuya ve bana sarılan kollarına. Uzakta kendimi yalnız hissedecektim, çaresiz ve küçük. <esinmataracı>

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Umut aranıyor!

Ayakkabıları eski ve çamurluydu. Belli emekçiydi. Gereksiz tüketmeyi sevmiyordu. Yüzündeki çizgiler derin çukurlara karışmıştı. Şapkasıyla saçlarını saklıyordu belli ki. Beyazı gözükmesindi. Ve elinde cumhuriyeti taşıyordu. Sıkı sıkı tutmuştu. Belli düşmesin diye kendi gibi az sayıdaki insanla birlikte, belki de son nefesine kadar cumhuriyeti taşıyacaktı. Yorgun aklından geçenleri okumak çok kolaydı. O gittikten sonra cumhuriyetini kim taşıyacaktı. Çocuklarını, torunlarını kendi gibi yetiştirmişti mutlaka ama o ve onun gibiler gitmeye azalmaya devam ediyordu. Ne olacaktı cumhuriyetin geleceği, ne olacaktı çocuklarının geleceği, ne olacaktı belki de aynı zamanlarda nefes alıp verme şansına sahip olduğu Ata’sının emanet ettiği topraklar? Onun yanına gidecekti yakında, belliydi. Peki ne diyecekti ona? Nasıl anlatacaktı? Umuda ihtiyacı vardı gitmeden önce yakalayabileceği. Gittiği zaman gözünde bir umut ışığı olmasını istiyordu. O zaman Ata’sı da sormazdı belki. Anlardı o da, bıraktıklarının değerini hala bilenler vardı. İşte o umudu bulmak için bakıyordu etrafına, ama bulamıyordu. Ağlamaya başladı. Gözyaşları kendi akıtabileceğinden daha fazla akıyordu. Bilmiyordu nedenini, bilmiyordu o gözyaşlarının umudunkiyle birleştiğini, bilmiyordu bir umut olduğunu çünkü görmemişti karşısında oturan umudun bu satırları karaladığını, bilmiyordu bu satırlar okununca akan gözyaşlarının dere olup taşacağını. Bilmiyordu ve çaresiz ağlıyordu. <esinmataracı>